Bundan çeyrek yüzyıl önceye kadar Bozcaada’da takvimi ve hayatın akış ritmini, bağlar belirlerdi. Çapa, budama, kükürt atma, temizleme, seyreltme, kesme zamanları…
Ağustos’tan itibaren, haftasına, hatta gününe göre farklı üzümler görürdünüz; pırpırların, katırların ya da traktörlerin üstünde fabrikaların ya da pazarların yolunu tutarlardı: kardinal, çavuş, kuntra, vasilaki. Şiraz, kaberne, merlot vb. gibi yabancı üzümler henüz yeniydi..
O günler geride kaldı. Artık adada takvim ve hayatın ritmi turizm tarafından belirleniyor. Bayramlar, uzun tatiller, güzel havalar, parasal durumlar… O takvime göre, tıpkı üzümler gibi farklı turist tiplerinin pazara çıkma zamanı da değişiyor.
Dün baktım yaz boyunca adaya baskın yapan genç ve gürültücü kalabalıkların yerini yaşlı başlı insanlar almış. Ada sessizleşmiş.
Yaz boyunca gelenler buraya daha çok popüler olduğu, başkaları geldiği için geliyorlardı ve adanın eşişiz tarihi ve coğrafyası ile ilgilenmiyorlardı. Çağlar boyunca Ege’de yelkenli gemilerin iyi şarap almak için rota değiştirdikleri Tenedos’ta, olsa olsa, cüzdanları yetişirse “rakı-balık” yapmayı düşünüyorlardı! Rum Mahallesi’nde artık hemen hiç Rum kalmadığını öğrenmeden dönüyorlardı.
BİR İSRAF TÜRÜ OLARAK TURİZM
Şimdilerde gelen “olgun” turistler sanki nereye geldiklerini öğrenme konusunda daha meraklılar. Aralarında kurvaziyer gemilerinden inen yabancılar da var. Ege ve Akdeniz’in en görkemli kalelerinden birine gitmeye vakit ayırıyorlar ve eminin aralarında bazıları Ayazma kumsalının, Mitoloji’de Troya’ya tahta atı bırakıp saklanan Akhalıların gemilerini çektikleri yer olduğunu biliyor…
Hatta içlerinde, her gün burçlarla ilgili konuşmalar yapan ve o burçlardan bazılarının adanın en yüksek noktası olan Göztepe’den gökyüzüne bakan gökbilimci Kleostratos tarafından belirlendiğini bilenler bile çıkabilir!
Bozcaada gibi tarih-yoğun yerlerde orası hakkında ne kadar çok biliyorsanız o kadar çok şey görürsünüz. Bilmeyenler için ada, sırf kalabalık olduğu için ilgi çeken herhangi bir yerdir. Birinden duymuşlardır, sosyal medyadan görmüşlerdir, arkadaşları söylemiştir.
Bence, Bozcaada’ya herhangi bir yer muamelesi yapmak büyük bir israftır!
ÖZGÜN VE FARKLI KALMAK
Turizm aslında iki yanı keskin bir bıçaktır. Onu, her yeri birbirine benzetmek ve sıradanlaştırmak için kullanabileceğiniz gibi, bazı yerlerin ne kadar farklı ve özgün olduğunu göstermek için de kullanabilirsiniz.
Turist çekmek için her yeri birbirine benzetmek, Amerikanvari kitle turizminin marifetlerinden biridir. Ne yazık ki, başarılı olmuş, dünyanın çeşitliliğini, bir örnek mağaza, otel ve lokantalarla zincirlemiştir. Saatlerce uçar, başka bir yere gidersiniz ama gittiğinizin farkına bile varmazsınız. İşin daha da kötüsü, bu sizi rahatsız etmez, hatta benzerlikleri översiniz; çünkü, çağdaş tüketim kültürü sizi öyle eğitmiştir.
ZİNCİRLERE HAYIR
Adamızda zaman zaman tartışmalar çıkar: Zincirleme mağazalara izin verilsin mi yoksa verilmesin mi?
Bunun rekabet yaratacağını ve ucuzluğa neden olacağını söyleyenler çıkar.
Oysa bunun dev yılanı kümese sokmaktan farkı yoktur; o kısa zamanda tüm tavukları mideye indirir, tekel haline gelir ve istediği fiyatı koyar.
Bozcaada tüm baskılara rağmen şimdiye kadar kendisini kahramanca savundu. Bundan sonra da öyle yapmalıdır. Butik, özgün ve farklı bir yer olarak kalmalıdır. Kalesiyle, bağları ve şaraplarıyla, tarihiyle, mimari korunmuşluğuyla, reçelleriyle, kurabiyeleriyle övünmelidir!
Turistikleşmeye heveslenen güzel beldelerimize tavsiyem:
Nasıl başkalarına benzeyeyim diye düşünmeyin, nasıl başkalarından farklı olurum, farklı kalırım diye sorun!
Sizi zincire vurmak isteyenlere kapıyı gösterin!