Tarih Deniz’inde Cumhuriyet teknesiyle yolculuğumuzun 102. miline giriyoruz. Fırtınalardan, dalgalı denizlerden geçtik, hala sallanıyor, zaman zaman su alıyoruz. Ama batmadık, satılmadık, korsanların eline düşmedik. Bunlar kutlamaya değer başarılardır. Kutlu olsun!
100. yıl nedeniyle yazdığım yazılarda da değindim. 1950’den bu yana rota siyasal olarak demokrasi, ekonomik olarak kalkınma olagelmiştir. Sosyolojik olarak ise, ülke halkının yaşam tarzındaki baskın değişimi İslamileşme olarak değil, Akdenizlileşme olarak nitelemek daha doğru olur.
Özellikle ülkenin batısında, Akdenizlileşmeyi benim kuşağım adım adım yaşadı.Mayo giymesini, köpekleme değil kulaç atarak yüzmesini, evlerimizi deniz kenarına inşa etmesini, deniz kenarında tatil yapmasını, hayvani yağ yerine zeytinyağı kullanmasını, kadın erkek birlikte eğlenmesini öğrendik. Anadolu’nun kara insanları deniz insanları olmaya yöneldiler, zevkleri ona göre evrildi. Dağ taş Akdenizvari evlerle doldu. 40 yıldır Almanya’da yaşayanlarımız bile hayatlarını Akdeniz kıyılarında bir sahil kasabasında tamamlama düşleri görmekte…
Kuzey Avrupa’nın sıkı (ve sıkıcı) rasyonel disiplini yerine Akdenizvari bir serbestliği ve laubaliliği tercih ediyoruz. O yüzden bizim gençlerimizin kılık kıyafetini ve davranışlarını Yunan, İtalyan, İspanyol gençlerinden ayırt etmekte zorluk çekiyoruz.
Evet, Türkler Akdenizliliği sevdiler. K. Avrupalıların hayır deme yetkileri de yok. Sosyolojik olarak yolculuğumuz uzun süre o sularda devam edeceğe benziyor. Ülkemizdeki dincilere ve özellikle totaliter şeriat diktatörlüğü sevdalılarına geçmiş olsun demek doğru olur!
Faşizan milliyetçiliğe gelince… Akdenizliler ateşli hatipleri oldum olası severler. Maceraperest bir yanları vardır, dikkatli olmak gerekir.
BU YAZ NE OLDU?
Şimdi sizlerle Akdenizlieşme yöneliminin yeni bir görünümü hakkında bizim Bozcaada Mendirek dergisine yazdığım yazıdan bir bölümü paylaşmak istiyorum.
Ege’de Türk-Yunan ilişkilerinde bu yaz gerçekleşen değişimdi ele aldığım konu:
“Ege ve Akdeniz sahillerindeki bu dönüşümün ana aktörü turizmdir. İki ülke arasındaki siyasi ilişkiler, çoğu kez saçma sapan nedenlerle şeker rengi olduğu halde, bu yaz iki ülke halkı arasında bir turizm baharı yaşandı. Yunan adalarına giden araba vapuru iskelelerinin önünde bizim Geyikli’deki kuyrukları aratmayan kuyruklar oluştu.
Yunan hükümetinin cesur bir adımla Avrupa Birliği’nin koyduğu vize engellerini sınırlı da olsa kaldırması Yunan adalarının kapısını Türklere açtı. Kötü ekonomik politikalar yüzünden Türkiye’de “turistik” her şeyin ateş pahası olması sonucu Yunanistan bir ucuzluk vahasına dönüştü.
Görece ucuzluğunun yanı sıra Yunan adalarının sadeliği ve temizliği Türk orta sınıfının hoşuna gitti. Balıksız Ege’nin birden bol balıklı bir denize dönüşmesi onları etkiledi.“Kocaman balıkla büyük şişe rakıya şu kadar az Euro verdik!” efsaneleri sosyal medyayı doldurdu!
Yani, 2024 yılındaki deneme sonucu, siyasi ve ekonomik engellerle önüne baraj konmazsa, işe yarayacak bir yamaç çıktı ortaya, bir akıntı oluştu ve bölgenin insani coğrafyasının bir parçası haline geldi. Bundan sonraki yazlarda da devam edecektir. Doğal olan da budur.
NÜFUS BASINCI
Nüfus da tarihin belirleyici faktörleri arasındadır, biliyorsunuz. Son 50 yıl içinde Ege’nin iki yakası arasında bir nüfus dengesizliği oluştu. Gittikçe çoğalan 90 milyon bir tarafta, gittikçe azalan 9 milyon öbür tarafta!
Akdenizliliği seven Türkler Orta ve Doğu Anadolu’yu boşaltıp Batı’ya geldi, Ege sahillerine yığıldı. Gidecek yeni yerlere ihtiyaç var . Örneğin Bodrumun beyaz sitelerle dolu yarları denize atlamak için sıraya girmiş yüzücülerle dolu tramplenlere benziyor. Buna karşılık ciddi bir doğurganlık sorunu olan Yunanistan’ın yarısı Atina’da öbeklenmiş durumda. Çalışmak için Ege’ye gönderecek insan sıkıntısı çekiliyor. Ortaya çıkan basınç nasıl düşürülecek?
GEÇİŞ KOLAYLIĞI
Bu sorunun aşılmasının fiziksel açıdan en kolay yolu yarlarda birikmiş Türklerin Yunan adalarına geçmesine, oralarda iş kurmasına ve çalışmasına izin vermek olabilir. Psikolojik engellere rağmen, mantıklı olanı da budur. Bir yandan keskin milliyetçilik yapan iki tarafın, öte yandan da bunun altyapısı üzerinde düşünmeye başlamış olmaları beni şaşırtmaz. Yunanistan’ın turizm gelirine, Türklerin ise yeni iş alanlarına ihtiyacı var. Sorun yapısaldır.
Homeros ve Herodot okumamış olanlar için tüm bu söylediklerim uçuk hayaller olarak görünebilir. Oysa, bu denizin tarihi hep bu gibi değişimlerin öyküsüdür. Kavimler göçle, savaşla, seçimle sürekli yer değiştirmiştir. Ortaya zamanla yeni bileşimler çıkmıştır.
Ege ve Akdeniz için için birkaç yüzyıl o kadar da uzun bir zaman değildir.
YAPISAL SORUN
Bülent Ecevit ve İsmail Cem gibi Türkiye’nin tarihsel misyonu konusunda bilinçli politikacıların ve Turgut Özal’ın Avrupa Birliği projesine önem vermelerinin bir nedeni de buydu: Türkiye AB’ye girince Ege ve Kıbrıs kördüğümleri neredeyse kendiliğinden çözülecek, ilişkiler doğallaşacaktı.
Ama olmadı. Şimdi başka yollar aranıyor. O açıdan 2024 yazı ilginç bir deneyim oldu! Çözülmemiş sorunlar sorun olmaya devam ediyor. Çözene kadar!