-English abstract at the end-
Sosyal medyanın insanları ve insanlığı nasıl değiştirdiği çağımızın başta gelen sorularından biri. Sosyal medya yüzünden kıyametin eşiğine geldiğimize inananlar olduğu gibi, onu kurtuluş araçlarından biri olarak görenler de var.
İki büyük iletişim düşünürünün bu konuda ne düşündüğünü ya da düşünebileceğini hep merak etmişimdir. Marshall McLuhan’ın ve Umberto Eco’nun.
2016’da ölen Eco’nun bir konuşmasında sosyal medyanın “aptallar ordusunun istilası”na yol açtığını söylemişti. O konuşmaya ve Eco’nun görüşlerine bir başka Kutup Yıldızı’nda dönerim.
Bu kez, 1980’da, yani sosyal medya istilasından 15-20 yıl önce ölen Mc Luhan’a değinmek istiyorum.
Mc Luhan’a göre iletişim araçları bizi adeta yoğururcasına değiştiriyordu. Hayatı boyunca onları anlattı durdu. Sosyal medyaya yetişemedi.
Bence eski araçların hiç biri bizi sosyal medya kadar mıncıklarcasına yoğurmamıştı.
NEYİN UZANTISI?
McLuhan, her teknolojik alet gibi iletişim araçlarını da bir insani yetinin uzantısı olarak görüyordu. Yazı görmenin, radyo işitmenin, televizyon merkezi sinir sistemim uzantısıydı.
Şimdi biz soralım: Ya, tüm duyuları kullanan sosyal medya?
Onun pek çok yetimizin uzantısı olduğuna kuşku yok.
Internetin ve sosyal medyanın bize sağladığı ek beceri ve marifetleri düşününce uzanma kapasitemizdeki genişlemeye parmak ısırmamak mümkün değil. Eskiden masallarda anlatılan şeyler gerçek oluyor. Elimizdeki küçük aygıtın bir kaç düğmesine basarak eskiden yapamadığımız pek çok şeyi anında yapabiliyoruz.
BELLEK KUTUSU
O küçük kutu artık bir bellek deposu! Telefon numaralarından yazılarımıza, okuduklarımızdan dinlediklerimize ve gördüklerimize o kadar çok bilgiyi oraya yükleyebiliyoruz ki! Artık, unutmak yok. Sığa sınırı da yok, yeni bellek kartlarıyla depoyu alabildiğine genişletebiliyoruz.
Dışardan bakınca görünen şu: Beynimizin bir kısmını elimize almış dolaşıyoruz. Tıpkı hastane koridorunda serumunu yanında gezdiren hastalar gibi.
İnanılmaz bir tarihsel sıçrama değil mi?
Ama çevremize bakınca görüyoruz ki, durum hiç de toz pembe değil. Güçlü belleğe rağmen gezegen ve insanlık vahim tehditlerle karşı karşıya.
Çünkü, çok önemli bir şey eksik. Belleğe dahil olmayan bir şey.
VİCDAN KUTUSU
Vicdandan söz ediyorum.
Vicdan, yani belleği insani amaçlarla kullanma rehberi. Yalnızca etkililiğe ve bugüne odaklanmamış, iyiliği ve kötülüğü de hesaba katan etik duyarlılık.
Onun kutusu yok ellerimizde.
Geniş belleği ve bilgiyi iyiye kullanma dürtüsü.
Yoksa… Vicdanı olmayan bilginin ve ahlakı olmayan dinin ne kadar tehlikeli olabileceğini tarihten biliyoruz.
Dijital Çağ’da bellek kapasitemiz, vicdan filtrelerimizi çok aştı.
Bellek kutularımız elimizde dolaşıyoruz hayat koridorlarında serum verilen hastalar gibi.
Ve şu ihtimal büyüyor: Vicdansızlar ordusunun istilası!
ABSTRACT
Marshall McLuhan argued that every communication medium is in fact an extension of our bodies. What would he say about the social media had he been alive today? He could say they are, inter alia, an extension of our memory – a mobile storage room where we keep all kinds of information about ourselves and others. Now they are in small computers and we carry them with us everywhere. This is marvelous. But, they are without a conscience, a sensitivity for what is good and what is bad. It depends on who is using them and for what purpose. Memory without a conscience can be as dangerous as religion without morality.
Sosyal medya da yorumlar acımasız, hayatta ölene kadar görmeyeceğim yada bir kere bile konuşamayacağın insanların yorumlarına beğeni atıyoruz, yada yorum yazıyoruz…dediğin doğru haluk baba,beynimizi elimize aldik gidiyoruz,acaba nereye🙄🙄
Haluk Şahin Beyi önceden tanımak isterdim.Kendisine teşekkür ederim.