Çocuğu ve torununu anladım da, baldızı nereden çıktı diyeceksiniz.
Diyanet’ten çıktı!
Diyanet’in fetvası üzerine halkımızın bir kesimi, baldızın helal olup olmadığını tartışıyor. Bu kesim, hiç kuşkunuz olmasın, mitolojinin edebiyatçıya helal olup olmadığını merak eden kesimin en az bin katıdır…
Ne yapalım! Bu bloğu, biraz da, geniş kitlelerin fazla ilgisini çekmeyen konuları tartışalım diye başlatmadık mı?
Cemal Süreya bir zamanlar “Folklor şiire düşman” demişti. Ya mitoloji? O da düşman mı şiire, öyküye ve özellikle romana?
Yanıtı açık ve nettir: Hayır, mitoloji şirin, öykünün ve özellikle romanın dostudur, anası ve torunudur. Zaman zaman baldızı da olabilir!
Mitoloji evrenin nasıl yaratıldığını, oradaki canlılara hangi rollerin verildiğini, insanın nereden gelip nereye gittiğini, olağanüstü ve gerçeküstü öğelerden de yararlanarak anlatan bir öyküler dizgesidir. Bir efsaneler antolojisidir. Kökleri tarih öncesindedir.
Yapım birimi “mitos” ya da “mit”tir ve “öykü” anlamına gelir.
Orada mitler mitlerle buluşur, mitler mitleri kovalar, mitler mitleri yutar…
Her ulusun kendi mitolojisi olduğu doğru olsa da, mitoloji hiçbir zaman safkan değildir. Mitler sınır tanımazlar, gümrük vergisi vermezler, bulutlar gibi dolaşırlar…
ÖYKÜNÜN FARKLI YOLLARI
Tabii bu, mitoloji, sanıldığı gibi, donmuş ya da katılaşmış değildir demektir. Geçmişte de öyleydi, bugün de öyle. Belirli bir mitolojik öykü hep aynı kalmaz, dallanıp budaklanabilir, bir nehir gibi bir başka nehre katılabilir ya da deltalaşabilir. Bir mitoloji kahramanı, kimin söylediğine göre iki ayrı yerde ölebilir ve dahi, bir üçüncü yerde hiç ölmeden yaşayabilir. Mitoloji ile uğraşanlar farklı “gelenek”lerden söz ederler.
Mitler ne kadar yaşlı olurlarsa olsunlar aslında diridirler. Kimileri bugün de genişlemekte, süslenmekte ya da işlenmektedir!
Bunu söylerken yalnızca arkeologlar, tarihçiler ve biliminsanları tarafından yapılan buluşları kastetmiyorum. O türden buluşlar yeni teknikler sayesinde her gün yaşanmakta: Kazı sırasında küçük bir mühür bulunuyor, 2500 yıllık Troya mitosu değişiyor.
O Troya’ki, Schliemann’ın Hisarlık kazılarına kadar kimilerince Homeros adlı birinin hayal gücünün ürünü olarak görülmekteydi. Üstelik Homeros diye birinin bulunup bulunmadığı da bir soru işaretiydi..
Günümüzde bilimsel bulgulardan başka şeyler de mitleri değiştirip dönüştürebiliyor. Mitler siyasetten kopuk değil, yeni kurulan ülkeler kendilerine bir mitoloji yaratmayı zorunlu sayıyorlar. Yeni ulusların ortaya çıktığı dünyada, ısmarlama mitolojilere ihtiyaç duyuluyor. Mitolojiye kaynaklık eden yapıtlar yeniden yorumlanıyor, araştırılıyor, farklı anlam katmanları bulunuyor. Popüler kültür, resimli romanları, televizyon dizileri ve filmleriyle mitolojik ilişkilere yeni bakış açıları getiriyor. 2004 yılında gösterime giren Troya filminin Akhilleus ile Patroclos arasındaki ilişkiye farklı bir bakış getirmesi gibi…
Yani, mitolojik öyküler sayfa aralarında saklanan yapraklar gibi kuruyup kalmıyor. Her kuşak onları yeniden okuyup yorumluyor, orada yeni anlamlar buluyor ya da yeni anlamlar yüklüyor.
Homeros’un ölümsüz destanları İlyada ile Odisea herhalde en başta gelen örnekler. O destanlar geçmişte ders kitabı olarak okutuldu, dini metinler gibi okundu, tek tanrılı dinler tarafından yasaklandı, bir ölümlünün uydurmaları diye küçümsendi, tarihsel kanıt diye incelendi.
Bu arada sürekli esin kaynaklığı yaptı. Yeni yazarlar ve yorumcular onları yeni duyarlık ortamlarına yerleştirdiler. Bir anlamda çağcıllaştırdılar.
YENİ İLYADA’LAR
Virgilius, Troy her gece yanıyor demişti. Homeros da her gün yeniden yazılmakta. Kitap listelerine bir bakalım. Her yerde Homeros var.
Söz gelimi tüm öyküyü kadınlar açısından feminist bir bakış açısıyla yazanlar var. Örneğin Pat Barker’ın “The Silence of the Girls” (Kızların Sessizliği) adlı romanı. İki yıl önce Booker kitap ödülünü almıştı.
Akhilleus ile yakın arkadaşı Patroclos arasındaki yakınlık dolayısıyla, o mitosu bir “gay” aşk romanına dönüştürenler var. Bunların başında The Song of Achilles (Akhilleus’un Şarkısı) ile Madeline Miller geliyor.
Tarihin daha çok beyaz ırkın gözünden yazıldığından şikayetçi olanlar BBC’de altı bölümlük bir televizyon dizisi olan The Fall of A City’de (Bir Kentin Düşüşü) Akhilleus’u siyah derili bir aktöre oynattılar.
Aynı mit farklı geleneklerce farklı yerlere götürülebilir demiştim. Troyalı Helen ya da Spartalı Eleni’nin hikayesinde bunun çeşitli örneklerini görüyoruz. Bir geleneğe göre Eleni aslında hiç Troya’ya gelmiyor, Mısır’da kalıyor. Bizim Homeros Ödülü’nü de alan Alman yazar Christa Wolf’un Kasandra romanı bu savının Eleni’si böyleydi.
Helen’in Troya’dan sonraki yaşamı hakkında çok farklı şeyler söyleniyor. Ve kadın konusu tüm dünyada çok gündemde olduğuna göre, bundan sonra da söylenecektir. Helen’e haksızlık yapıldığını düşünen bir kadın yazarın deyişiyle “Bin Gemiye Yelken Açtıran Bu Kaltak” daha çok kitaba, oyuna, filme, operaya, müzik eserine esin kaynaklığı yapacaktır.
Çağdaş yoruma çok açık olan Kassandra şüphesiz kuluçkadaki pek çok eserin kahramanıdır.
Troya mitosu vızıl vızıl onbinlerce arının girip çıktığı ve çıkacağı bir arı kovanıdır.
Ve o kovan burada, şuracıkta, arılarımızı bekliyor.
ABSTRACT – LITERATURE AND MYTHOLOGY :What is the relationship between mythology and literature? Are they enemies? Just the opposite! Not only are they related closely, they are often one and the same. Homer’s mythological legends are also considered to be the first works of literature in the West. The Trojan myths are not dead or frozen. Every year there are new scientific discoveries that have a bearing on them. Further, modern writers voraciously delve into them to explore not the distant past, but their own immediate cultural environments troubled with contemporary issues like feminism, homophobia, and racism. There is life in myths!
Değerli Hocam, kaleminize, emeğinize sağlık. Edebiyat ve mitolojinin birbirinden ayrılmaz iki yol arkadaşı olduğunu düşünürdüm hep. Birbiri ile var olan, yolda yürürken bazen birbirinin elinden tutan, bazen ayrı yürüyen ama yine yolları birleşen. Siz bunu net ve örneklerle anlatmışsınız. Çok teşekkürler. Bursa Martı Kitap Kulübü’nden sevgi ve saygılarımızı iletiyoruz.
Bin gemiye yelken açtıran kaltak….süperdi abi,bunlardan beklenir vallahi savaş bile çıkartır bunlar,saygılar 🤗🤗
Was this the face that lounched thousand ships and burned the toples towers of ilium?
Sweet Helen make me an immortal with a kiss.
Christopher Marlow ünlü eseri Dr. Faustus ta Helen kaltağını yukardaki gibi anlatmış