Dün kent müzesine uğradım. (Kamuya ait olmadığından adı Yerel Tarih Araştırma Merkezi.) 6 Ağustos’ta Homeros kitapları sergisi onun odalarından birisinde açılacak.
Ada sokakları, kafeler, lokantalar tıklım tıklım doluydu. Adım atacak yer yoktu. Boş olan tek yer vardı: Hakan ve İnci Gürüney’in büyük özverilerle kurup ayakta tuttukları Kent Müzesi.
Bu konuda ülkenin derin kültürel fay hattı nihayet aşılmıştı: Sokaklarda aheste ya da avare dolaşan en kısa şortlularla en koyu tesettürlüler arasında bir fark kalmamıştı: Böyle şeylere ilgi duymuyorlardı!
Aynı midyeciler, dondurmacılar, aynı lokantalar, aynı eşya tezgahları onlara yetiyordu! Bunları Bozcaada sanıyorlardı.
Aslında onlardan her yerde vardı. Bu kadar zahmet edip buraya kadar gelmelerine gerek yoktu.
Oysa adanın kaleden sonra en kıymetli ve görülesi yeri, karınca yuvası gibi kımıldaşan kasaba meydanından sadece 50 metre ötede bir binadaydı.
O sokağı çok iyi bilen biri olarak hesapladım. Adaya gelen her yüz kişiden, olsa olsa bir kişi Müze’ye uğruyordu! Bu oran bundan 10 yıl kadar önce 100 kişiden 5 kişi dolayında idi!
Evet, bu alanda da geriye doğru çok yol almıştık!. Toplumumuzda güzelliğe olan talep ve bilgiye yönelik ilgi daha da azalmıştı.
YAŞAYAN MÜZE
Hakan’la İnci’nin müzesi sahici bir kent müzesidir. Edebi sanatlar arasında bulunan “hiperbol” ya da edebi abartmaya başvurmuyorum: Yalnızca Türkiye’nin değil tüm dünyanın en ilginç kent müzelerinden birisidir. Çünkü burası yaşayan bir müzedir. Yaşayan ve her gün gelişen bir müze. Eski adalı değilseniz Ada’nın ruhunu ancak onu gezdikten sonra anlamaya başlayabilirsiniz!
İstanbullu bilgisayar yazılımcısı Hakan Gürüney bir deniz kabuğu peşinde geldiği adada cıvıl cıvıl bir mini evren keşfetmiş ve eşi İnci’yle birlikte ömrünü onu keşfetmeye vakfetmiştir.
Onların müzeyi nasıl ayakta tuttuklarını, bunu ne büyük kişisel özverilerle gerçekleştirdiklerini iyi bilirim.
Terkedilmiş bu binayı 2006 yılında Gürüney’lere tahsis eden o dönemin kaymakamı Bilal Bozdemir’i selamlıyor, müzeye çok emekleri geçmiş olan rahmetli Naci Gürüney’i de bu vesileyle anıyorum.
500 yıldır Rumlarla Türklerini bir arada yaşadığı bu minik adada iki kültür yapışık ikizler gibidir. Onlardan birini yok saymak onları ameliyatla ayırmaya benzer. Acımasız tarih ve iki taraflı şovenizm son 100 yıldır bunu yapmaya çalışmış, ama tam başaramamıştır. Ada Rumlarının sayısı 15-20’ye düşse de hala başaramamıştır.
O “hava”yı hala hissedersiniz! Hele müzeyi gezdikten sonra!
Hissetmezseniz zaten Bozcaada’ya gelmiş sayılmazsınız. Herhangi bir yere gelmişsinizdir. Büyük bir olasılıkla herhangi birisinizdir! Güzelliğe talebiniz düşük, bilgiye ilginiz kıttır!
Ta Melbourne’dan her yaz gelen ada Rumları, çocukları, torunlarıyla Müze’yi gezdikten sonra Hakan ile İnci’ye teşekkür ederler.
Ada’nın gerçek yerlisi Türklerin, denizcilerin, balıkçıların, süngercilerin, bağcıların çocukları ve torunları gibi…
Nerede olurlarsa olsunlar, burası hala “ev”dir.
İnanıyorum ki, bir gün o “ev”in önüne Hakan ile İnci’nin heykeli dikilecektir!
Baba okuduğum en güzel yazılarından biriydi.adaya gelirsem ilk önce müzeyi gezeceğim. Gezdikten somra ada sokaklari daha anlamlı olacak saygilar…
Harika bir yazı olmuş Haluk Abi ,İnci abla Hakan abi , Belgin Abla ve Siz Adanın çok önemli yapı taşlarısınız her o sokaktan geçtiğimde bundan bir 10 yıl önceki sokaktaki neşemiz Naci amcanın müzenin merdivenlerinden bizi selamlayışı , senin galerinin üst katında bilgisayar başında yazılarını yazman , Belgin ablanın galerinin kapısında gülümseyişi gözlerimde adete betimleniyor ıtırlı bahçede sizlerle katıldığımız sergi açılışları yapılan konuşmalar üzerine uzun uzun edilen sohbetler , etrafa yayılan şarap kokusu ve az öteden gelen şaraphanelerin mahoş kokusu… bizimde en büyük şansımız sizin sayesinde tüm bu yaşayan tarihi sizlerin yanında yaşamak oldu…
Şuan maalesef sokaklarda renkli sandalyeler ve yabancı simalar var , kendi Adamıza yabancı olduk , evden sahile kadar inerken önceden her köşede selamlaştığımız insanlar şimdilerde yok oldu , tek bir tanıdık sima görmek için gözlerimiz hep arayışta , mekanların sadece ismi aynı ne yazık ki ne gelenler aynı ne de işletmeciler aynı değil…
Ada yerlisi gençler olarak bir turist gibi Adaya gelir gider olduk bizlerde…
Sevgilerle Tuba / bir zamanların Gülperisi
Ben de adaya gelir gelmez ilk olarak bu müzeyi gezeceğim..
Adaya her getirdigim misafirimle ugrarim. Heykeli dikilecek sahsiyetler olduklari kesin. Elinize saglik Haluk Bey.