İçeriğe geç

Yapay zeka, gazetecilik ve yanan dünya

Bir yapay zeka tartışmasıdır gidiyor.. Görüşler çeşitli. Müjde mi, yoksa kara haber mi anlaşamıyoruz.

Bence bunun temel nedeni pandemi sırasında yaşanan iletişim sıkıntılarının ardından birilerinin yapay zeka programlarını öne alması ve pazarlama kampanyasında gaza basmasıdır.

Gazetecilik alanında da aynı tartışma alevlenmiş durumda. Burada da soruluyor: Müjde mi yoksa kara haber mi?

Gazeteciliğin sonu mu geldi, yoksa altın çağ mı başlıyor?

KÜÇÜK RESİM

Önce sapla samanı birbirinden ayırmak gerekiyor. Olguları yanılsamalardan ayıklamak…

Örneğin: Yapay Zeka’ya “fennin son mucizesi” özüyle bakıp afallayanlar var. Onlara soracak olursanız, böyle bir şey hiç yoktu, hatta düşünülmemişti!

Aslında hiç de öyle değil: Günün birinde insanların yaptığı işleri tümüyle makineler üstlense nasıl olur sorusu Aristoteles’ten Marx’a pek çok kez sorulmuştur. Filozoflar, böyle bir durumun insanları ihtiyacın kölesi olmaktan çıkaracağını ve özgürleştireceğini öne sürmüşlerdir.

Buna karşılık aynı konuyu ele alan kurgu-bilim yazarları daha karamsar senaryolar üretmiş, distopik sonuçlar çıkarmışlardır.

Öyle ya da böyle. Yapay zeka konusu yeni düşmüş göktaşı değildir.

İkinci olarak, kimileri gazetecilikte yapay zeka uygulamalarının yeni başladığını sanıyor. Bu da doğru değildir. Kullanımın arttığı ve başka alanlara yayıldığı söylenebilir.

Üçüncüsü, yapay zeka ile yapay haberi birbirine karıştıranlar var. Yapay, yani masa başında uydurulmuş, gerçek olmayan haber… Dezenformasyon!

Oysa yapay ya da yalan haberin tarihinin çok daha gerilere gittiğini biliyoruz. Yalan ve uydurma haber gazetecilik kadar eskidir. Yapay zeka teknolojileri bu türden haberlerin yayılmasını kolaylaştırmış olabilir, ama yalan haber çeşitli kisvelerde daha önce de vardı. 20. Yüzyıl’ın ortalarında Amerika’da düzme haber “pseudonews” tartışması patlak vermişti. 20. Yüzyılın son çeyreğinde bizde patlak veren “asparagas” tartışmasını da hatırlatayım.

Dördüncüsü, yapay zeka teknolojilerinin, şimdi insanların yaptığı işleri gasp ederek onları işsiz bırakacağı kaygısı…

Yaşananlar, bu korkunun bir evham olmadığını, gazetecilik kadrolarında yapay zekaya bağlı daralmalar yaşandığını doğruluyor. Benzer şeylerin pek çok farklı sektörde de olduğunu biliyoruz.

Bizim tesellimiz, gazeteciliğin “otomasyon”a öteki sektörler kadar uygun olmaması. Pek çok işi hala yalnız insanlar yapabiliyor, pek çok kararı yalnız insanlar alabiliyor. Makinelerin yazdığı haberler pek tatsız tuzsuz olabiliyor ve vahim yanlışlar içerebiliyor. Birçok açıdan insanların denetimi ve düzeltmesi hala şart.

Ayrıca, daha önce pek çok teknolojik kaynaklı işsizlik benzer tahminler yapılmış, kimilerinde sonuç tam tersi olmuş, yeni istihdam alanları açılmıştır, bu kez de öyle olabilir diyen iyimserler de var.

Ayrıca, Sezar’ın hakkı Sezar’a… Yapay zeka makinelerinin getirdiği kolaylıkları da unutmamak gerek. Görüşmelerin yazıya dökümü, görüntülerin düzenlenmesi, çeviri gibi angaryaları bu makineler çok daha hızlı yapıyorlar.

Televizyonculuğumun ilk dönemlerinde yarım saatlik röportajı iki günde yazıya döktüğüm ya da stajyerlerin üzerine yıktığım günleri unutmuyorum. Keşke o makineler o zaman da olsaydı ve ben haberi geliştirecek başka şeyler yapabilseydim!

Bu konudaki ana vaat şudur: Angarya işleri makineler yapacak, gazeteciler gazetecilikle uğraşacak!

Küçük resim böyle: Telaşa gerek yok diyor.

VE BÜYÜK RESİM

Ancaak! Uzun dönemli sosyolojik ve tarihsel deneyimlere dayanan büyük resime baktığımızda karşımıza ciddi uyarılar çıkıyor:

Teknolojilerin toplumsal etkilerini incelerken onlara bir süreç olarak bakmak zorundayız. Daha işin erken aşamalarındayız. En masum başlangıçlardan zamanla korkunç canavarlar çıkabilir.

Örneğin yapay zeka, zamanla haber işlevlerini de geçirip gazeteciliği insansızlaştırabilir.

Oysa, Aydınlanma kökenli demokratik anlayışa göre, habercilik insana saygı tabanlı bir misyona dayanır, doğrulara öncelik verir, insan haklarına dayalı demokrasilerin vazgeçilmez saydığı bir kamu görevidir.

Bu misyonun uygulanması kalpsiz makinelere bırakılamaz!

TEMEL SORU

Tarihten öğreniyoruz ki, mutlaka sorulması gereken temel soru şudur: Bu makineleri kimler, hangi amaçlarla, kimin yararı için kullanacaklar?

Bu soru matbaa için de geçerliydi, televizyon için de geçerliydi, yapay zeka için de geçerlidir!

Kimler, kimin için, ne amaçla, kimin yararına kullanacaklar?

Günümüzde bu pahalı ve sofistike teknolojiler, neoliberal kapitalist sistemin bir uzantısı ve hatta dinamosu olan sınırlı sayıda dev şirket tarafından üretilmekte, yönetilmekte ve kontrol edilmektedir. META, Google, Microsoft gibi.

Tabii büyük ekonomik ve siyasal güçlerle ve özellikle ABD ile tandem halde…

Bu zihniyetin “bilgilendirilmiş demokratik toplum” gibi bir amacı yoktur. Gazeteciliğin özgün misyonu onlar için değer taşımaz.

Onların mottosu “Ne pahasına olursa olsun doğru haber ve hakikat” değil, “ne pahasına olursa olsun büyüme ve daha fazla kar”dır!

Çevre, barış, anlayış, kardeşlik gibi kavramlar onların umurlarında değildir.

Tekelleşmenin verdiği olanaklarla bütün dünyayı birbirine düşman edecek ve ateşe atacak bir güce kavuşmuşlardır.

Ve dünya alevler içindedir!

Görsel: Dall-E modelinde ‘robot gazeteci, sarı arkaplan ve retro fütürizm’ komutlarıyla üretildi.

Paylaş:
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir