Medyada Bozcaada’dan bir “cennet” olarak söz edildiğini sık sık görüyoruz. Adada yaşadığımızı bilen dostlarımız da bizi “cennet”te yaşadığımız için kutluyor, imrendiklerini söylüyorlar. Son yıllarda cennet benzetmesini yapanların sayısı gittikçe artıyor.
Kuşkusuz bu, Marmara bölgesi ve özellikle İstanbul kentinin “cehennemleşme”sinden kopuk bir şey değil. Bu algı, pandemi döneminde daha da güçlendi ve müsilaj felaketi ile doruğa çıktı. Neyse ki, birkaç hafta sonra adaya da ulaşan salya benim başlıkta söylediğim gerçeği ilan etti:
“Bozcaada bir cennet değildir!”
KAYIP CENNET İSTANBUL
Adayı cennet gibi görenler daha çok “kayıp cennet”lere özlem duyanlar… Dünyanın en güzel kenti İstanbul, aynı zaman yerkürenin yazlığı ve kışlığı içiçe olan ender cennetlerinden biriydi. Şişli semtinden Kızıltoprak semtine sayfiyeye gidilir, pırıl pırıl sularda yüzülür, yanılırdı. Geceleri açık hava sinemaları tıklım tıklım dolu olur, Boğaz’da balığa, Heybeli’de mehtaba çıkılırdı.
Haliç’te bile plajlar vardı.
Bütün bunlar tarih oldu. Bir Bursalı olarak ilk kez denize girdiğim Mudanya ve Kumla gibi yerler de eski cazibesini çoktan kaybetti. Çünkü elbirliğiyle dünyanın en güzel denizini öldürdük!
Onun yerini kısmen alan Bodrum ve Çeşme gibi yerler de yükün altında eziliyor. Aşırı sıcaklar bir yandan, kara kalabalıklar öbür yandan bastırdıkça bastırıyor. Gözler yeni yerler arıyor ve bakışlar miniminnacık adamız Bozcaada’ya dönüyor. Tüm çabalarımıza rağmen, biz de geri dönüşü olmayan o cehennemleşme sürecinden payımızı alıyoruz.
Ada’da da bir çok kişi acaba yazları başka yerlere mi gitsek diye düşünmeye başlıyor. Yani artık, en azından yazları, adanın cennet olmadığını kabul ediyor.
ADA’NIN ŞANSI: İKİ PROJE
Bizim şansımız, ki aslında Türkiye’de yaşayan herkesin şansıdır, biz henüz geri dönülemeyen noktayı geçmiş değiliz. Ama çok yaklaştık Rubikon’un Köprüsü’ne. Bir kaç yazlık ömrümüz kaldı.
Önce “Bozcaada Bir Cennet Değildir” demeyi öğrenmemiz gerekiyor. Cennet değil, çünkü çok küçük, çok narin, milyonların cennet beklentisinin altından kalkabilmesi mümkün değil. O yanılgıda ısrar edilirse önceki gün Avşa’da, dün Kuşadası’nda, bugün Bodrum’da yaşanan çöküş burada da yaşanacaktır.
Öyleyse?
Şöyle özetleyeyim: Bozcaaada bir cennet değildir, bir projedir. Daha doğrusu iki projedir:
On yıllık proje – Ada bir deniz-güneş- rakı-balık-mesire adası olarak tanıtılmaya devam edilsin, her yer çirkin oteller ve derme çatma lokantalarla doldurulsun, adada tek bir sanat kültürü tesisi olmasın (Şu anda galerisi, kütüphanesi, resmi müzesi yok), tek ormanı eninde sonunda yakılsın, sahilleri makinelerle düzlensin, bağlarına ve şarapçılığına ket üstüne ket vurulsun…
On yıl sonra proje kaçınılmaz sonuna erişince “Burada bir zamanlar bir cennet ada vardı!” diye levha asılsın.
Yüz yıllık proje – – ki aslında gezegenin ömrü vefa ederse, 1000 yıllık proje de denebilir – Bozcaada (Tenedos), Antik tarihin en önemli merkezlerinden biri olarak geçmişini hatırlasın, Troya ören yeri ve Troya Müzesi ile aynı turistik paket içinde değerlendirilsin, ağırlık bağcılık, şarapçılık, kültür ve ekoloji turizmine kaysın, böylece turizm mevsimi uzasın, araç ve turist girişleri ciddi biçimde sınırlansın. İnsanlık adaya gelebilmek için kuyruğa girsin!
Ki o zaman, adanın gerçek bir turizm cennetine dönüştüğü bile söylenebilir.
Siz hangi projeden yanasınız?