Yazın son günlerindeyiz ama kutlama devam ediyor.
Evet, tuhaf bir kutlama havası egemendi bu yaz Ege sahillerine. Gürültülü müzik, bağıra çağıra söylenen şarkılar, her fırsatta göbek havası, yükselen kahkahalar…
Bir neşe, bir coşku…. Özellikle gençler arasında.
Oysa derin bir ekonomik kriz içindeydik. Paramız yerlerde sürünüyordu. İşsizlik tavan yapmıştı. AB’ye filan girmemiştik. Düşman işgalinden kurtulmamıştık. Büyük bir askeri zafer kazanamamıştık.
Sık sık şehit haberleri geliyordu. Üniversitelerimiz dünyadaki ilk 500’e giremiyordu. Doktorlarımız kafileler halinde ülkemizi terk etmekteydi. Bırakın futbolda dünya şampiyonu olmayı, Katar’daki finallere bile katılamamıştık..
Kadın katilleri serbest geziyor, kadınlar saçma sapan nedenlerle tutuklanıyordu.
“Gitmekte gidecek olanı” kutluyorlarsa, evet güçlü bir olasılıkla öyle olacaktı ama, daha buna neredeyse bir yıl vardı ve onun yerini neyin alacağı belli değildi.
Eğer coşkuyu “Gençlik artı Akdeniz güneşi artı mavi sular” ile açıklıyorsanız, bunlar kuşkusuz güçlü nedenlerdi, ama onlar bundan önceki yıllarda da vardı.
Bu yaz farklı olan neydi?
HAYATTA KALMA SEVİNCİ?
Bunun son iki yaz mevsimini karartan Covid-19 pandemisinden kurtulma duygusu (ya da sanrısı) olabileceğini düşündüm: Bir çeşit özgürleşme sevinci. Bir çeşit “Ohh yaşıyorum, maskesiz rahat nefes almak ne güzel, masalarda karşılıklı oturabilmek ne büyük nimet!” türünden bir anı yaşama, carpe diem coşkusu.
Dün kötüydü, yarın daha bile kötü olacağa benziyor, o yüzden şu anın tadını sonuna kadar çıkartayım hedonizmi!
İnsanların felekten bir gece çalmasına itirazım yok. Eğlence ritüellerini severim. Felek “kem talih”tir, ondan unutulmayacak bir kaç saat “çalınması”na nasıl karşı çıkabilirim. Yeter ki bu bir yaşam tarzına dönüşmesin, tüm hayat ondan ibaretmiş sayılmasın. Hayatlar “çalıntı”ya yenik düşmesin.
Çağımızın belki de en önemli düşünürü Byung Chul Han, Covid-19 salgınının hayatın tek aracını “hayatta kalmaya indirgediğini” yazmıştı. Bu asgari amaç insanın daha büyük hedeflerden, iyi yaşam ile ilgili üst isteklerden vazgeçmesi anlamına gelebiliyordu.
Geride posası kalmış insan, tek amaca “indirgenmiş” insan, azalmış insan değil miydi? O durumdayken onur, adalet, eşitlik, dayanışma, sevecenlik gibi değerlerin hayatındaki yeri ne olacaktı?
Son üç yıldır dünyada yaşananlar bu sorulara verilen yanıtların pek de cesaret verici olmadığını gösteriyor.
Belki de gençler bunu hissettikleri için son bir kutlama yapmaktalar!
ABSTRACT
The young people in the summer resorts along Turkey’s coasts seemed to be having such a great time as if celebrating a big military victory or championship. “Why?” I wondered since there was no cause for celebration in the news. Eventually I came to the conclusion that it was because of the real or imagined ending of the Covid-19 pandemic. People enjoyed themselves having been liberated from the survival mode of existence which they endured for a long time. That of course brought up many other questions regarding human dignity and the good life. But there was little time for them.
Baba yine süpersin acayip bir gençlik var,bunlar özel okul ve özel üniversite gençliği, birde varoşcu gençler var bunların bir tık altı ,ülke Allaha emanet diyeceğim de onu da çok kandırdık son 20 yıldır. bence bu iş buraya kadar.bengaldeşin bir üstü,hindistanin bir altıyız ,gençler biralarini cafelerini içsinler ,özel okullarda okusunlar….dokunmayalim,nasilsa askerlik de yok .onlar üreyip dursunlar….saygılar.