31 Mart seçimleri Belediye Başkanlığı’nın Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar cazip ve itibarlı görüldüğünü açık seçik ortaya koyuyor. Baksanıza, siyasetçiler orta büyüklükte bir kentin belediye başkanı olabilmek için Bakanlıktan ve milletvekilliğinden istifa etmeye hazırlar.
Nitekim edenler de oldu. Oysa bizim siyasal kültürümüzde, Yalova kaymakamı misaliyle simgelenen yerel yöneticileri kimsenin takmadığı, ne varsa Ankara’da, “merkezde” olduğu yönünde yerleşmiş bir inanç vardı. Kararlar orada alınırdı. Balın peteği oradaydı!
Demek ki, devran değişti. Artık, kimsenin bakanları ya da milletvekillerini taktığı yok. Ama sıra belediye başkanlığına gelince akan sular duruyor.
Bunun bir nedeninin Türkiye’nin başına kara bir çarşaf gibi geçirilen yamalı Başkanlık Sistemi olduğunu biliyoruz. Bu sistemde halk tarafından seçilmeyen Bakanların siyasi kıymet-i harbiyesi sıfır, halk tarafından seçilen milletvekillerininki ise sıfırın da altında.
Bu, muhalefet partilerinde de öyle: Başta ali kıran baş kesen bir genel başkan var, altta ise onun lütfuyla Meclis’e girmiş millet vekilleri… Kim takar onları?
Biraz yüreklenip siyaseti etkilemeye kalksalar durduruluyorlar, sayıları yetmiyor, reddediliyor, ihraç ediliyorlar.
“Mebus” olmak artık rüyaları süslemiyor, çünkü gücü de şavkı da kalmadı!
Ama belediye başkanı olmak! Belli ki, orada her ikisi de var!
TATLI RANT PAYLAŞIMI
İkinci neden bal tutmakla ilgili.
Son 50 yıldır Türkiye değişirken özellikle Batı sahillerindeki kentler ve kasabalar büyüyüp zenginleşti. Buralara çok miktarda turistik yatırım girdi. Şu ara bol bol da turist geliyor, para harcıyor.
Yerel yönetimler bu zenginleşmeden nemalandılar.
Ortaya şöyle bir tablo çıktı: Köprü, yol, fabrika, hastane gibi en büyük girdilerden “merkez” nemalanırken, yan yol, otel, konut, alışveriş alanı gibi ikincil girdilerden “çevre” yani yereller nemalanır oldu.
Büyükbaşa büyük balya, küçük başa küçük balya hesabı…
Ortaya ideolojinin değil, rant beklentilerinin belirlediği tuhaf bir sistem çıktı.
AKP’de bu konular “merkez”den ayarlanıyor. Sorun çıkmıyor.
Ana muhalefetteki adaylık yarışmalarındaki itiş kakışın baş nedeni de “küçük balya”nın nasıl paylaşılacağıyla ilgiliydi.
Bu konuda pazarlığa yanaşmayanlar kendilerini sokakta buldular.
İstanbul ve Ankara gibi yerlerdeki balyaların son seçimlerde muhalefetin eline geçmiş olması “merkez”in başlıca rahatsızlığı oldu. Bu seçimde onları geri almak için uğraşıyor…
“Çevre” ise AKP’nin enflasyon ateşinde erimesinden yerel fayda sağlamak gayretinde.
NEREDE SİYASET YAPILACAK?
Siyaset sadece konuşulan değil, yapılan bir şeydir. Futbol gibi.
Çocukluğumuzda çoğumuz boş arsalarda futbol oynamayı öğrendik. Artık boş arsa kalmadı. Acaba çocuklar şimdi nerede futbol oynuyorlar?
Siyaset yapmak isteyenler için hala top koşturulabilecek son alan belediyeler. Liderlere yaranmak yerine, oradan göze çarpıp parlayabilmek olasılığı var…
Çünkü siyaset yapacak başka yer kalmadı. Sendikalar, dernekler, üniversiteler bir bir siyasetsizleştirildi. Liberal vaatlerle gelen İslamcı hükümet, var olan alanların pek çoğunu ele geçirdi, kapattı ya da daralttı.
Ali Bayramoğlu ve Etyen Mahçupyan gibi liberallerimiz bir zamanlar siyaset alanını genişlettiği gerekçesiyle AKP’yi destekliyorlardı. Gerçekten bu parti o kadar genişledi ki başkalarına yer kalmadı.
Bence, siyasi kadroların vasatlaşmasının başta gelen nedeni budur. Vasatlar vasatlarla uzlaşırlar ama kaliteden korkarlar, uzak dururlar
O zaman ülkenin en parlak kafaları siyasete giremez. Girmek isterse de sokmazlar.
Elerler. Eleğin delikleri kendilerine göredir.
Sonuç böyle olur.