İçeriğe geç

Anna Karenina’yı okumamış olanlar yaşamış sayılır mı?

-English abstract at the end-

Anna Karenina’yı okumamış olanlar da yaşamış sayılır mı?

Bu ne biçim soru diyebilirsiniz. Rus yazarı Leo Tolstoy’un 1000 küsur sayfalık romanını yayınlanışından (1878) 146 yıl sonra okumakla, 2021 yılında yaşamak arasında nasıl bir ilinti kurulabilir?

Şuna hiç şüphem yok ki, o zamandan bu yana milyonlarca okur bu kitabı –ki pek çok kez şimdiye dek yazılmış “en güzel roman” seçilmiştir- bitirdikten sonra “İyi ki okumuşum!” demiştir. “Daha önceleri nerelerdeymişim?”

Bozcaada’da bu yaz bir avuç kitapsever cüretkar bir karar aldık. “Hadi Anna Karenina’yı okuyalım, 20 Kasım’da da konuşalım,” dedik. Başlangıçta herkes çok iyimserdi. Ama kitap 1000 küsur sayfa çıkınca kimilerinin gözü korktu, daha başlangıçta pes ettiler. Kimileri iyi niyetle başladılar ama bitiremediler. Ben dahil dört kişi romanı satır satır baştan sona okumayı başardık.

İtiraf edeyim: Ben ekran üzerinden (Ipad) İngilizce olarak Constance Garnett’in 1907’de yayınlanmış çevirisinden okudum. Başka pdf çevirileri de vardı.

Bazı kullanımlarını eleştiriyoruz ama şu dijital teknolojinin harikalarının sonu gelmiyor.

Kolay olmadı. Sıkıntıdan patladığımız anlar gibi, hasetten çatladığımız anlar da oldu. Eşim, okurken sık sık küfür etmeme çok şaşırdı. Bunlar hayranlık küfürleriydi. “Ulan koca sakallı, o duygu bu kadar da mı iyi anlatılır?”

Tolstoy çok büyük bir yazar. Bunu bir kez daha anladım. Ancak Anna Karenina günümüzün ölçütleriyle kusursuz bir roman sayılmaz. Gene de şunu unutmamak gerek: Tolstoy bu romanı günümüzde yazmadı. 1873-1877 yılları arasında yazdı. Bir romanda neler yapılacağını o dönemin edebiyat kültürü ve iletişim koşulları belirledi. Her sanat eseri gibi o da çağının çocuğuydu.

TÜRK OKURUNUN ÖZEL DURUMU

19. Yüzyıl’ın büyük Rus romanları niçin Türkiye’de çok okunmuş, aydınlarımızca beğenilmiştir? Özellikle Dostoyevski, Gogol, Çehov’dan söz ediyorum. Tabii, Tolstoy’dan ve Anna Karenina’dan da.

Hatırlayalım o dönemi: Sanayi Devrimi’ni kaçırmış iki büyük imparatorlukta da sıkıntılar yaşanmaktadır. Eski giysiler dar gelmektedir. Osmanlı’da toprak mülkiyeti sistemini değiştiren kanun 1856 tarihlidir. Rusya’da 1861’de serflik kaldırılır, 28 milyon ırgat özgür olur. Her iki ülke de kültürel açıdan Batı’ya tutkundur. Aydın olmak için Fransızca bilmek şarttır. Her ikisinde de aydınlar, sürekli olarak, çökmekte olan imparatorluğu kurtarma düşleri kurmakta, ülkelerine ve kendilerini yeni bir yer aramaktadır. Her ikisinde de iki ana grup vardır. Batı’yı taklit edelim, onlar gibi olalım diyenler, hayır kendi özümüze, dinimize dönelim diyenler…

Okurken, romanın bir yerinde, konuşanın bir Rus aydını değil Kemal Tahir ya da bizim ATÜT’çülerden biri sandım. Batı’nın şablonlarının ekonomik açıdan niçin Rusya’ya uymayacağını anlatıyordu. (3. Kitap, 29. Bölüm)

Bu türden tartışmalar Batı’nın diz çöktürdüğü üç büyük imparatorlukta (Çin’de, Rusya’da ve Türkiye’de) uzun yıllar boyu süregitti. Batı’nın hala bu ülkeleri anlamakta zorluk çekmesinin nedenlerini merak edenler Anna Karenina’da çok şeyler bulabilirler. O romanın sayfalarında uzaktan duyulan tam tam sesleri 40 yıl sonra gerçekleşecek olan büyük Bolşevik ihtilalinin sesleridir. Osmanlı’da o tarihlerde gündeme gelen meşrutiyet tartışmaları, Cumhuriyet’imizin öncüsüdür.

BALONLU LASTİKLER

Anne Karenina günümüzün ölçütlerine göre niçin mi kusurlu? Çünkü anlatımı sık sık balon ya da bombe yapıyor. Eski otomobil lastikleri gibi, bir yerleri şişiyor. İlerlemek zorlaşıyor.

Anna Karenina, balonlarıyla ve şişkinlikleriyle bizim haber-tartışma televizyonlarına benziyor: Zaman zaman Sırbistan’a Türklerle çarpışmaya giden gönüllüler ve cephedeki son duruma ilişkin “sıcağı sıcağına” telgraf haberleri veriliyor. Derken serflik sonrası yeni toprak düzeni üzerine uzun bir tartışma aktarılıyor. Ardından dini-ahlaki konular programı başlıyor, evlilikte sadakatin önemi üzerine nasihatlar sıralanıyor. Sonra Tarım Saati’nde iyi yonca yetiştirme teknikleri anlatılıyor. Çulluk avlamanın ayrıntılarıyla tarif edildiği Avcı’nın Saati ile devam ediliyor. Reçel yapma teknikleri üzerine kısa bir bölüm bile var…

Televizyon, radyo ve sosyal medyanın bulunmadığı o dönemde roman türünün şimdikinden farklı beklentilere de cevap verdiğini hatırlıyoruz. Roman o zaman merkezi bir mecra!

Balonlardan sonra yer yer asıl öyküye dönülüyor! Anna Karenina ile Vronsky arasındaki tutkulu, ihtiraslı, hararetli, nefretli ve şefkatli aşkı izliyoruz.

O ne müthiş bir anlatımdır, o ne yazarlık gösterisidir! Donakalıyor, ben bu romanı okumadan önce de yaşıyor muydum diyorsunuz!

ABSTRACT

We did a weird thing by today’s standards, read Tolstoy’s Anna Karenina which is around 1100 pages long from cover to cover. It was not easy to find time in today’s hectic media environment because in terms of narrative flow it wasn’t easy going. Tolstoy frequently took detours to inform his readers about the Turco-Russian war in Serbia, discuss the consequences of the freeing of serfs, fine points of snipe hunting, the need for some kind of faith to stay alive, gender equality… There were so many other topics he knew all about. But, the best of all, what he knew about passionate love as depicted in the relationship between Anna Karenina and Vronsky. Mesmerized, what a writer I said. Yes, he certainly was one of the greatest! I am glad that we did what we did.

Paylaş:

3 Yorum

  1. Gülnar Önay Gülnar Önay

    Tolstoy bu şaheseri aklıyla dehasıyla kurguladı ve kalemiyle kağıda döktü.
    İşin ilginç yanı çoluk çocuk koca bir malikanenin idaresi bir yana karısı Sofia her gece eşinin gündüz yazdıklarını el etek çekilince temize çekti dile kolay binlerce sayfa…
    Hep düşünmüşümdür Tostoy neden Nobel almadı? Dostoyevski?

  2. Bülent püsküllü Bülent püsküllü

    Tolstoy kadınları yazdığı kadar iyi tanımış olsaydı çok mutlu bir hayatımız olurdu demiş karısı sofya… 🤗🤗 adam aşkı biliyor ve piyano hocasıyla da aşk yaşıyor….güzel yazıların için teşekkürler haluk baba.saygilar sevgiler…bülo

  3. Fügen Taşkın Fügen Taşkın

    O kadar güzel sentezlemişsiniz ki ilk fırsatta alıp okuyacağım..
    Ayrıca kalın kitapları okumayı severim..

Fügen Taşkın için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir