İçeriğe geç

2084’e gittim geldim: Robot bürokrasilerinin kırtasiyeciliği devlet dairelerindekinden çok daha kötü olabilir. Mücadele şart!

2084’e gittim geldim!

Şunu gördüm ki, “2084” George Orwell’in “1984”ünü solda sıfır bırakabilir. 1984’te makineler de vardı ama esas olarak insanlarla boğuşuyordunuz. 2084’ta ise bilgisayarlar ve robotlarla cebelleşmek zorundasınız! Acımasız, duygusuz, hiç ağlamamış, aptal robotlarla!

Basit bir onarım için teknisyen yardımı isterken karşıma robotların değil gerçek insanların çıkması için yalvardım. Birkaç kez öyle oldu. Karşıma çıkanlar kendilerini insan adlarıyla tanıttılar. Ama beni yeniden bilgisayarlara gönderdiler. Bilgisayarlar da başka bilgisayarlara yönlendirdiler.

O bilgisayarlar da bana “Sayın kullanıcı, sorunun nedir, şu üç şıktan birini seç!” dediler.

O üç şıka en az 15 kez cevap vermiş bir biçare olarak sonunda haykırdım:

“Sorunum sizsiniz! Sizin kurduğunuz insana saygısız sistem!”

Şu cevabı aldım:

“Sorununuz nedir? Lütfen şu üç şıktan birini seçin!”

GODOT’YU BEKLERKEN

Aslında sorunum gerçekten basitti. İlkbaharda bir internet sağlayıcısı şirkete (Millenicom) abone olmuştum. Başlangıçta gösterdikleri ilgiden memnundum. Derken adaya gittik ve beş ay sonra geri döndük. Arada ödemeleri otomatik yapmaya devam ettim.

Ada’dan İstanbul’a döndüğümde internetin çalışmadığını gördüm. Şu devirde bütün aydınlar gibi benim de hayatım internete bağlı. Dahası, ben ülkenin doktoralı ilk iletişim hocasıyım!

Verilen numarayı arayıp 2084’e ışınlandım!

Başlangıçtaki aramalarda karşıma çıkan bir memure, yeni bir kurulum yapılması gerektiğini söyledi. Söylediklerini yaptım, ama değişen bir şey olmadı. İkinci bir kez denedik, gene olmadı. Belli ki, arıza beni aşıyordu, teknik servisten birisinin gelmesi gerekiyordu. Onu bir türlü göndermediler.

Çünkü anladığıma göre bilgisayarlar da insanlar da dışarıya teknisyen göndermemek üzerine programlanmıştı! Herhalde daha pahalı olduğu için!

Bilgisayarlar, ne zaman geleceği konusunda sizi arayacağız dediler aramadılar, yapacağız dediler yapmadılar. Tam bir hafta bekledim. Kimse gelmedi.

Beklediğimin adının Godot olduğuna karar verdim.

Samuel Beckett bir zamanlar Godot’yu Beklerken adlı oyunuyla Avrupa’yı sarsmıştı. İnançla beklenen ama bir türlü gelmeyen, Tanrı gibi bir çözümleyiciyi anlatıyordu.

Oyunun iki kahramanı Estragon ile Vladimir beklerken kendi aralarında “absürd tiyatro” türünün şaheseri sayılan konuşmalar yapıyorlardı. Ben de kendimi onlar gibi hissetmeye başlamıştım. Kafamın içinden şöyle konuşmalar geçiyordu:

“Hadi bırak artık, gidelim.”

“Gidemeyiz!”

“Niçin gidemeyiz?”

“Yardım bekliyoruz.”

“Yardım gelmeyecek ki!”

“Olsun ama bakarsın gelir.”

“Gelmez ama gene de bekleyelim.”

HANİ KIRTASİYECİLİK AZALACAKTI?

Konunun asıl önemli olan yanı şurası: Bilgisayarlı otomasyon zamanla bürokrasiyi ve kırtasiyeciliği ortadan kaldıracak müjdesi verilmişti. Çünkü işi sürüncemede bırakan “ara insan” kademelerini kaldırıyordu. Artık “bugün git yarın gel, şu masadan imza al, ötekine mühür bastır, sonra veznede kuyruğa gir” türünden insanı canından bezdiren eziyetler yaşanmayacaktı. Bilgisayara ya da robota derdinizi söyleyecektiniz ve şıp diye çözülecekti!

Baktım burada tam tersi olmuş. Bilgisayar ve robot kırtasiyeciliği almış yürümüş. İnsanların şıp diye yapabilecekleri şeyleri yaptırmak mümkün olmuyor. Sonsuz dijital koridorlarda sizi oradan oraya dolaştırıp duruyorlar.

Bilgisayarlı “müşteriye hizmet” birimleri, kurumsal hataları örten, ayıpları saklayan, şikayetleri saklayan bariyerlere dönüşmüş. Asıl konuşmak istediğinize bir türlü ulaşamıyor, derdiniz anlatamıyor, beş dakikada çözülecek sorunları beş günde çözemiyorsunuz.

Bir de sesli başvuru için telefon numarası vermişlerdi. Onu da birkaç kez denedim. Bana “Bekleyenler arasında bir numarasınız!” dediler. Daha sonraki yarım saat için müzik eşliğinde 33 kez daha aynı şeyi söylediler. Sonunda pes ettim!

DİJİTAL DİSTOPYA

Kendinizi karanlık ve sağır totaliter bir yapı içinde kaybolmuş ve çaresiz hissediyorsunuz.

Bana öyle geldi k sanki artık tüm dünya öyle ve 2084’teyiz!

Dün bilgisayardan gelen son bir mesaj üzerine dijital distopya dehşetim daha da arttı. Çünkü bu mesaj aynen şöyle diyordu:

“Sayın kullanıcımız. Bilgisini verdiğiniz arıza giderilmiştir!”

Oysa ne gelen olmuştu, ne de giden; internetim de çalışmıyordu!

Ama bilgisayar öyle diyordu!

Ve, son zamanlarda çok yaygın olan bir deyişle:

Yapacak bir şey yoktu!

SON SÖZ: Bu deneyimi, milyon kez büyütün, dijital çağın hak ve özgürlükleri için çarpışılmazsa 2084’te nerede olunabileceğini bir düşünün!

ABSTRACT

I made an unexpected trip to 2084 which was very eye-opening. Coming back after a long absence to Istanbul, I discovered that my home internet connection was off. I called the internet company, Millenicom, for help. Thus began my frustrating trip through the corridors of the digital maze, computers referring me to other computers for days without any concrete results. I realized that such so-called “customer services” can be turned into digital barriers to keep people away from those who are really in responsible positions. After days of futile effort on my part, the company computer told me that my problem had been solved! That was a lie!

Imagine a political system like that! That is 2084.

Photo Source: Francis O’Connor Design, https://www.francisoconnor.com/waiting-for-godot

Paylaş:

Tek Yorum

  1. Bülent püsküllü Bülent püsküllü

    Baba geçmiş olsun. Türk telekom tek servis sağlayıcıdır diğerleri ondan alip satarlar…keşke adada olsaydim yardımcı olurdum .direk şirketin genel müdürünü ara kim olduğunu söyle bizim zamanimizda gazetecilerinden çok korkardik….saygilar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir